Şekil renkleri

Metin renkleri


Bizi Sosyal Medyada Takip Edin

Hz.Abdulkadir Geylani’ye Göre Mürşitliğin Vasıfları

7 yıl önce
3.288 izlenme
Favorilerime Ekle
Favorilerimden Çıkar
Lütfen bekleyiniz...
Geniş Ekran Dar Ekran
Reklam 5 saniye sonra kapanacak.
Reklam
Reklamı Geç

Hz. Pir’e Göre Mürşitliğin Vasıfları
Şeyhimiz Hz. Pir Abdûlkadir Geylani der ki:
“Bir şeyh kendisinde on iki haslet (özellik) bulundurmadıkça nihayet seccadesine oturup inayet kılıcını kuşanamaz ve irşâd edemez. İki haslet Allah’tan, iki haslet Peygamber’den, iki haslet Ebu Bekir’den, iki haslet Ömer’den, iki haslet Osman’dan, iki haslet Ali’den” (Allah hepsinden razı olsun).
Allah’tan جل جلاله olan hasletler: Settar (ayıpları ziyadesiyle örtücü), Gaffar (ziyadesiyle bağışlayıcı) vasıflarıdır.
Peygamber’den olan vasıflar: Şefik (ziyadesiyle müşfik) Refik (ziyadesiyle yumuşak) vasıflarıdır.
Hz. Ebu Bekir’den olan vasıflar: Sadık ve mütesadık (tasadduk eden) vasıflarıdır.
Hz. Ömer’den olan vasıflar: Ziyadesiyle emretme, devamlı olarak çirkinlerden nehyetme vasıflarıdır.
Hz. Osman’dan olan vasıflar: Misafirperverlik ve insanlar uykuda iken geceleri namaz kılmak vasıflarıdır.
Hz. Ali’den olan vasıflar ise; Âlim ve cesur olma vasıflarıdır.
Şu beyitler ona izafe edilmiştir.
“Şeyhte beş haslet olmazsa insanları cehalete sürükleyen deccal olur. Zahiren şeriat hükümlerini bilmesi ve aslından hakikat ilmini araştırması gerekir. Misafirlerine güler yüz göstererek ikram etmesi, fakirlere karşı güzel söz ve güzel hareketle eğilmesi gerekir. İşte bu şanı yüce Şeyhtir ki haram ve helal hükümlerini iyice bilir. Yine kendi nefsini ve hakikat yolcularını terbiye etmesini bilir.
Hz. Pir Abdûlkadir Geylani (ks) devam ediyor:
“Şeyhlik yapacak kimsenin, şeri ve tabii ilimler ile sofiyye büyüklerinin ıstılahlarını bilmesi lazımdır. Bunları bilmezse mürşitlik yapamaz.”
Cüneyd-i Bağdadî (ks) der ki:
“Bizim ilmimiz kitap ile sünnete dayanmaktadır. Hadisi ezberlemeyen ve onu yazmayan, Kitab-ı Azizi bilmeyen, sofiyye büyüklerinin ıstılahlarından habersiz olan, dini bilgisi bulunmayan kişi, asla irşâd ehli değildir.”
Bana gelince, derim ki:
Müridin terbiye ve yetiştirilmesini üzerine alan bir şeyhin, bunu kendi nefsi için değil de Allah için kabullenmesi gerekir. Onu yetiştirirken, nefisle mücadele ve mücahedeye devam ederken, ona karşı gayet yumuşak ve müşfik davranması, onu bir annenin çocuğunu terbiye ettiği gibi terbiye etmesi, müşfik bir babanın ciğerpâre yavrusuna karşı davrandığı gibi davranması lazım gerekir. Ona önce kolay yolları göstermesi, altından kalkamayacağı yükü yükletmemesi gerekir. Masiyetlerden döneceğine, Allah’ın taatına devam edeceğine dair ondan kat’i söz aldıktan sonra, tedricen ona ağır dersler vermeye başlaması gerekir. Hadislerde varid olmuştur: Peygamber sahabesinden “Allah’a جل جلاله itaat edeceklerine dair” söz almıştır. Böylece söz alma, antlaşma böyle bir esasa dayanmaktadır ve bu sebeple meşru olmuştur.
Hz. Ali (ra), Hz. Peygambere صلى الله عليه وسلم sordu: “Allah’a en yakın, kullara en kolay ve Allah katında en faziletli yol hangisidir?
“Ya Ali! Halvetlerde Allah’ın zikrine devam etmelisin!” diye açıklama yaptılar. Hz. Ali (ra): “Demek zikrin fazileti bu kadar yücedir. Herkes Allah’ı zikretmektedir”, dediğinde: “Acele etme, Ya Ali! Yeryüzünde “Allah, Allah” diyen bulundukça kıyamet kopmaz!” buyurdu. Hz.Ali (ra):
”Ey Allah’ın Resulü! Nasıl zikredeyim?” (Bana zikri öğretir misin) dediğinde;
Ben üç defa söyleyeyim, sen dinle! Sonra sen üç defa söyle, ben dinleyeyim”, buyurdu ve üç kere gözlerini yumarak, sesini yükselterek “La ilahe illallah” dedi. Ali (ra) dinledi. Sonra Ali (ra) gözlerini yumarak, sesini yükselterek üç kere “La ilahe illallah” dedi, Resullullah صلى الله عليه وسلم dinledi.
İşte zikri (kelime-i tevhidi) telkin etmenin usulü ve esası budur!
Şeyh Abdûlkadir Geylani (ks) der ki: “Kişi kendini zikre (Kelime-i tevhidi söylemeye) alıştırmazsa, ölüm döşeğinde iken onu hatırlaması ve söylemesi kendisine güç olur.”
Şu beyitler de ona aittir.
“Kişi (şeyhsiz) kendini terbiye etmeye kalkışırsa, temelsiz bina kurmaya kalkışmış olur. Faziletli kişilerin terbiye edip, mukaddes sütten gıdasını vermediği kişi sokak ortasında bırakılan sahipsiz bir çocuk gibidir.”
Eğer kişi uyanık ve dirayetli bir üstadın elinden takva elbisesini giymez ise nefsinin tuzağına düşmüş olur, nefsi onu istediği gibi oynatır ve aşağılıklara sürükler. (Bunun aksine) Sağlam bir kulp’a yapışmasını bilmiş bir kimseye, kendi varlığının sırları zahir olur. Sonsuz nimet ve lezzetlere gark olur. Nefsinin peşine düşüp de mürşidini dinlemeyen kişi gerçekten nasipsizdir. Kişi eğer bu hasleti taşırsa muvaffak olur, aksi halde ettiğini bulur.”

Reklam
BU VİDEOYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
Yorum Yap

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bu konuya henüz bir yorum yapılmadı.