Şekil renkleri

Metin renkleri


Bizi Sosyal Medyada Takip Edin

VEDA HUTBESİ

7 yıl önce
894 izlenme
Favorilerime Ekle
Favorilerimden Çıkar
Lütfen bekleyiniz...
Geniş Ekran Dar Ekran
Reklam 5 saniye sonra kapanacak.
Reklam
Reklamı Geç

VEDA HUTBESİ

Arafat’ta Allah’a hamd ve senadan sonra hususî olarak o sırada hazır bulunan 100 bini aşkın (120 bin) sahabîye, umumî olarak da bütün Müslümanlara, bütün insanlığa, değişmez, eskimez ölçüler ihtiva eden şu hutbesini îrad buyurdu: “Ey insanlar!.. Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım!

Arafat Meydanı ve Nemire Mescidi

“İnsanlar!.. Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur. “Ashabım!.. Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hâl ve hareketinizden muhakkak mes’ul olacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur. “Ashabım!.. Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır! Lâkin, borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah’ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Câhiliyyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır! İlk kaldırdığım faiz de, Abdûlmuttâlib’in oğlu (amcazadem) Abbas’ın faizidir. “Ashabım!.. Câhiliyyet devrinde güdülen kan dâvaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan dâvası, Abdûlmuttâlib’in torunu (amcazadem) Rebia’mn kan davasıdır. “Ey İnsanlar!.. Bugün Şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hâkimiyetini kurmak gücünü ebedî surette kaybetmiştir. Fakat siz, bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız! “Ey insanlar!.. Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız onların, aile yuvasını, sizin hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz herhangi bir kimseyi evinize alırlarsa, onları hafifçe dövüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre her türlü yivim ve giyimlerini temin etmenizdir. “Ey mü’minler!.. Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız; o emanet, Allah’ın Kitabı Kur’ân’dır. “Müminler!.. Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman, Müslümanın kardeşidir, böylece bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinizin herhangi bir hakkına tecavüz, başkasına helâl değildir. Meğer ki gönül hoşluğuyla kendisi vermiş olsun. “Ashabım!.. Kendinize de zulmetmeyiniz; kendinizin de üzerinizde hakkı vardır.  “Ey insanlar!.. Cenâb-ı Hakk, her hak sahibine hakkını (Kur’ân’da) vermiştir. Vârise vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başkasına âit soy iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah’ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün Müslümanların bedduasına uğrasın! Cenâb-ı Hakk, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şehâdetlerini kabul eder. “Ey insanlar!.. Rabbiniz birdir; babanız da birdir. Hepiniz, Âdem’in çocuklarısınız; Adem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Arab’ın Arap olmayana—takvadan başka—bir üstünlüğü yoktur. “İnsanlar!.. Yarın beni sizden soracaklar! Ne diyeceksiniz? ‘”(Allah’ın elçiliğini îfa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve nasihatte bulundun) diye şehâdet ederiz.’ (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şehâdet parmağını kaldırarak, sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu:) “Şâhid ol yâ Rab!.. Şâhid ol yâ Rab!.. Şâhid ol yâ Rab!..”

Cebel-i Rahme

Öğle ve İkindi Namazlarının Beraber Kılınışı

Resûl-i Kibriya Efendimiz, bütün insanlığa en yüksek ve kutsî bir ders olan Veda Hutbesini sona erdirdiği sırada, Hz. Bilâl-i Habeşî öğle ezanını okumaya başladı. Resûl-i Kibriya Efendimiz ve Ashab-ı Kiram, huşu içinde susup ezanı dinlediler. Ezan bitince, Hz. EJilâl kamet getirdi. Fahr-i Kâinat Efendimiz, o muhteşem cemaate imam olup önce öğle namazını kıldırdı. Sonra yine karnet getirilerek ikindi namazını kıldırdı. Böylece Efendimiz, bir ezan iki kametle iki vaktin namazını birleştirdi.

İlk İşaret

İkindiden sonraydı; vakit, akşama yakındı. Resûl-i Kibriya Efendimiz, devesi Kasva’nın üzerindeydi. Bu sırada şu âyet-i kerîme nazil oldu: “İşte bugün, sizin için dininizi kemâle erdirdim; üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâmiyeti seçip kabul ettim!”1150 Resûl-i Kibriya Efendimiz, bu âyeti okuyunca, Ashab-ı Kiram son derece sevinip ferah duydular. Sâdece biri ağlıyordu: Hz. Ebû Bekir… Sahabîler buna bir mânâ veremediler. Sordular, şu cevabı aldılar: “Bu âyet, Resûlullah’ın (a.s.m.) vefatının yakın olduğuna delâlet ediyor; onun için ağlıyorum!”” Hz. Ebû Bekir’in (r.a.) söylediği ve anladığı sır, doğru idi. Zîra bu âyet, Fahr-i Kâinat Efendimizin dünyadan göç zamanının yaklaşmış olduğuna ilk işaret idi. Çünkü, teklif ve tebliğ edilmesi gereken şeyler bittiğine göre, teklif ve tebliğ edenin vazifesi de son bulacak demekti. Aynı sırrı Hz. Ömer’in de idrak ettiğini, kaynaklar zikrederler.”

Arafat ‘tan Müzdelife ‘ye…

Cuma günü, güneş battıktan sonra, Resûl-i Kibriya Efendimiz, devesi Kasva’nm üzerinde, terkisinde Üsame b. Zeyd olduğu hâlde, Arafat’tan Müzdelife’ye geldi. Bu sırada akşam namazı vakti çıkmış, yatsı vakti girmişti. Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir ezan, iki kametle önce akşam, arkasından yatsı namazını kıldırdı.”

Müzdelife ‘den Mina ‘ya…

Peygamber Efendimiz, Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan geceyi Müzdelife’de geçirdi. Cumartesi günü sabah namazını orada eda ettikten sonra Meş’ar-ı Haram’a geldi. Resûl-i Ekrem Efendimiz, ashabına, “Cemre’de atılacak u-fak taşları toplayınız.” diye emretti ve taşların nasıl atılacağını gösterdi. Sonra, Akabe Cemresine birer birer yedi ufak taş attı. Her taş atışında “Allahü ekber!” diyerek tekbir getiriyordu. Bu arada, Ashab-ı Kiram da aynı şekilde Cemre taşlarını atıyorlardı. Resûl-i Kibriya Efendimiz, Akabe Cemresine yedi taşı attıktan sonra Mina’ya döndü.

Kurban Kesme

Resûl-i Kibriya Efendimiz, oradan kurban kesme yerine gitti. Ömr-ü Saadetlerinin her bir senesi için bir kurban olmak üzere 63 kurbanı bizzat mübarek elleriyle kesti.” Saçlarını tıraş Cemre, kendisiyle teyemmüm etmek caiz olan küçük taş veya toprak parçaları veyahut da taş demektir. Mina’da üç küçük taş kümesi vardır: Cemre-i Ulâ, Cemre-i Vusta ve Cemre-i Akabe… ettirdi. Kesilen saçlarım hâtıra olsun diye sahabîlerine birer ikişer dağıttı. Bu da, ashabından ayrılığın yaklaştığına işaretti. Ayrıca, “Ey insanlar!.. Haccın usûl ve erkânını benden öğreniniz. Bilmem, ama belki bundan sonra burada benimle görüşemezsiniz.” buyurarak da bu işareti kuvvetlendirdi.

Hz.Hâlid b. Velid’in, Efendimizin Alın Saçını Alması

Resûl-i Ekrem Efendimizin saçının ön kısmı tıraş edildiği sırada, Hz. Hâlid b. Velid, “Yâ Resûlallah!..” dedi, “Alnın üzerindeki saçtan bana ver!” Peygamber Efendimiz, isteğini kabul etti ve kendisine saçının ön kısmından birkaç tel verip, hayatında devamlı muzaffer olması için dua etti. Hz. Hâlid, mübarek saçları alıp gözüne sürdü, sonra da külahının önüne yerleştirdi.  Resûl-i Ekrem Efendimizin o saç ve duasının bereketi hürmetine Hz. Hâlid, girdiği her harbten muzaffer çıkmıştır. Nitekim, kendi de, “Ben, onu hangi tarafa yönelttimse, orası fetholundu.” demiştir.

Peygamberimizin İfaza Tavafı

Resûl-i Ekrem Efendimiz, kurban bayramının birinci günü öğle vaktinden önce İfaza [Ziyaret] Tavafını yapmak üzere Kâbe-i Muazzama’ya gitti; Müslümanlara da gitmelerine emir buyurdu. Tavafını yaptıktan sonra öğle namazını kıldı. Zemzem kuyusundan su içti.” Resûl-i Ekrem Efendimiz, o gün akşama doğru Mina’ya döndü.

Peygamberimizin İkinci ve Üçüncü Gün Cemrelerini Atışı

Resûl-i Ekrem Efendimiz, kurban bayramının ikinci ve ü-çüncü günü, güneş batıya doğru eğildiği zaman yaya olarak Mina Mescidinden sonraki İlk Cemre’nin yanına vardı. Oraya birer birer yedi tane çakıl taşı attı. Her birini atarken “Allahü ekber!” diyerek tekbir getiriyordu. Bundan sonra İkinci Cemre, ondan sonra da Cemre-i Akabe denilen Üçüncü Cemre’nin yanına vardı. Her birisine birer birer yedi tane taş attı. Her taş atışında yine “Allahü ekber!” diyerek tekbir getiriyordu.”

Muhassab ‘a Gidiş

Zilhicce’nin 13’ü, salı günü…

Resûl-i Kibriya Efendimiz, Mina’dan Muhassab denilen taşlık yere gitti. Orada çadırı kurulmuştu. Bu sırada Ashab-ı Ki-ram’a, “Allah, sözümü güzelce ezberleyip, sonra da onu duymayanlara ulaştıran kimselerin yüzünü nurlandırıp neşelendirsin. Olabilir ki, anlayan, kendisinden daha iyi anlayana onu ulaştırır. İyi biliniz ki, üç şey mü’min ve Müslümanların kalb-lerine kin ve kıskançlık sokmaz.” diye hitab ettikten sonra, o hususları şöylece sıraladı: “Allah’ın rızasını gözeterek ihlâsla amel, Müslüman olan amirlere nasihat ve itaatte bulunmak, Müslüman cemaate itikad ve sâlih amelde tâbi olmak… “” Veda Tavafı Zilhicce’nin 14’ü, Çarşamba günü… Resûl-i Kibriya Efendimiz, sabah namazından önce, Beytul-lah’a tavaf için gidileceğini Ashab-ı Kiram’a ilân etti; daha sonra, Kâbe-i Muazzama’ya gidip Veda Tavafı yaptı.

MEDİNE’YE DÖNÜŞ

Resûl-i Kibriya Efendimiz ve Ashab-ı Kiram, Veda Tavafından sonra, Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye doğru yola çıktılar. Gadir-i Hum Vadisinde konakladılar. E-fendimiz orada öğle namazını kıldırdı. Namaz bitince ashabına, “Ey insanlar!.. Biliniz ki, ben de insanım! Çok sürmez; Yüce Rabbimin elçisi gelecek, beni ebedî âleme çağıracak. Ben de onun dâvetine icabet edeceğim. Yakında size veda edeceğim!” dedikten sonra sözlerine şöyle devam etti: “Eğer sadâkatle sarılırsanız, sizi doğru yolda muhafaza edecek iki şey bırakıyorum: Onların birincisi Allah’ın Kitabı Kur’ân’dır; ki içinde hidâyet ve nur vardır. Ona sımsıkı sarılınız! İkincisi de Ehl-i Beytim’dir.*” Resûl-i Kibriya Efendimizin, biz Müslümanlara bıraktıkları arasında ikinci olarak “Ehl-i Beytini zikretmesi manidardır. Bu hususta Bediüzzaman Hazretlerinin şu açıklamasını da nakletmemiz yerinde olacaktır: “Resûl-i Ekrem (a.s.m.), gayb-âşina nazarıyla görmüş ki: Al-i Beyt’i, Âlem-i islâm içinde bir şecere-i nurânîye hükmüne geçecek. Âlem-i İslâm’ın bütün tabakatında kemâlât-ı insanîye dersinde rehberlik ve mürşidlik vazifesini görecek zâtlar, ekseriyet-i mutlaka ile Âl-i Beyt’ten çıkacak. Yâni, nasıl ki, mil-let-i İbrahimîye’de ekseriyet-i mutlaka ile nurânî rehberler Hz. İbrahim’in (a.s.) âlinden, neslinden olan enbiya olduğu gibi; ümmet-i Muhammedîye’de de (a.s.m.) vezaif-i azîme-i İslâmiyette ve ekser turuk ve mesalikinde Enbi-ya-i Benî İsrail gibi, Aktab-ı Âl-i Beyt-i Muhammedîye’yi (a.s.m.) görmüş. Onun için demesiyle emrolunarak, Âl-i Beyt’e karşı ümmetin meveddetini istemiş. Bu hakikati te’yid eden diğer rivayetlerde ferman etmiş: ‘Size, iki şey bırakıyorum. Onlara temessük etseniz, necat bulursunuz. Biri Kitabullah, biri Âl-i Bu sözlerinden sonra Hz. Ali’nin elinden tuttu. “Ben kimim Mevlâsı isem, Ali de onun Mevlâsıdır.” diye buyurdu ve arkasından, “Allah’ım!.. Ona dost olana dost, düşman olana düşman ol!” diye Allah’a niyazda bulundu.” Resûl-i Kibriya Efendimizin yakında ebedî âleme göç edeceğini haber veren yukarıdaki sözleri, Ashab-ı Kiram’ı hüzne garketti. Uğrunda canlarını feda ettikleri, öz nefislerinden daha çok sevdikleri Kâinatın Efendisi, aralarından gidecekti! Şimdiden âdeta kendilerini birer yetim kabul edip gözyaşları döküyorlardı!

Medine’ye Varış

Medine görününce, Peygamber Efendimiz üç defa tekbir getirdi. Sonra âdetleri olan duayı yaptı: “Allah’tan başka ilâh yoktur. Allah tektir, şerîki yoktur. Mülk O’nundur. Bütün hamd de O’na mahsustur. O, her şeye kadirdir. Rabbimize yönelici, günahlarımızdan tevbe edici, Rabbimize kulluk, secde ve hamd edici olarak dönüyoruz.” Beytim.’ Çünkü, Sünnet-i Seniyye’nin menbaı ve muhafızı ve her cihetle iltizam etmesiyle mükellef olan, Al-i Beyt’tir. “İşte, bu sırra binâendir ki, Kitab’a ve sünnete ittiba unvanıyla bu hakikat-i hadîsiyye bildirilmiştir. Demek, Âl-i Beyt’ten, vazife-i risâletçe muradı Sünnet-i Seniyyesidir. Sünnet-i Seniyyeye ittibaı terk eden, hakikî Âl-i Beyt’ten olmadığı gibi, Âl-i Beyt’e hakikî dost da olamaz. “Hem, ümmetini Âl-i Beyt’in etrafında toplamak arzusunun sırrı şudur ki: “Zaman geçtikçe Âl-i Beyt çok tekessür edeceğini izn-i İlâhîyle bilmiş ve İslâmiyet za’fa düşeceğini anlamış. O hâlde, gayet kuvvetli ve kesretli bir cema-at-i mütesanide lâzım ki, Âlem-i İslâm’ın terakkîyat-ı mânevîyesinde medar ve merkez olabilsin. İzn-i ilâhîyle düşünmüş ve ümmetini Âl-i Beyti etrafına toplamasını arzu etmiş. Evet, Al-i Beyt’in efradı ise, itikad ve îman hususunda şâirlerden çok ileri olmasa da, yine teslim, iltizam ve tarafgirlikte çok ileridirler. Çünkü, İslâmiyete fıtraten, neslen ve cibilliyeten taraftardırlar. Cibillî taraftarlık, za’f ve şansız, hattâ haksız da olsa bırakılmaz. Nerede kaldı ki, gayet kuvvetli, gayet hakikatli, gayet şanlı bütün silsile-i ecdadı bağlandığı ve şeref kazandığı ve canlarını feda ettikleri bir hakikate taraftarlık, ne kadar esaslı ve fıtrî olduğunu bilbedahe hisseden bir zât, hiç taraftarlığı bırakır mı? Ehl-i Beyt, işte bu şiddet-i iltizam ve fıtrî İslâmiyet cihetiyle Din-i islâm lehinde edna bir emareyi, kuvvetli bir burhan gibi kabul eder. Çünkü, fıtrî taraftardır. Başkası ise, kuvvetli bir burhanla sonra iltizam eder.” (Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 19-20). Medine’ye girilince, Efendimiz, doğruca Mescid-i Şerife vardı. Orada iki rekât namaz kıldıktan sonra Hâne-i Saadetine döndü. Bu, Resûl-i Kibriya Efendimizin ilk ve son haccı oldu.

Reklam
BU VİDEOYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
Yorum Yap

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bu konuya henüz bir yorum yapılmadı.