Şekil renkleri

Metin renkleri


Bizi Sosyal Medyada Takip Edin

Hristiyan Birisini, Tek Nazarla Kutupluk Makamına Yükseltmesi

6 yıl önce
1.217 izlenme
Favorilerime Ekle
Favorilerimden Çıkar
Lütfen bekleyiniz...
Geniş Ekran Dar Ekran
Reklam 5 saniye sonra kapanacak.
Reklam
Reklamı Geç

Hristiyan Birisini, Tek Nazarla Kutupluk Makamına Yükseltmesi

Talebesi anlatıyor:
“Şeyh Abdûlkadir’in yanında ilim tahsil ediyordum. Geceleri ona hizmet etmek gayesiyle uyumuyordum. Bir gece, yine her gece olduğu gibi yatağından kalktı, dışarı çıktı. Hemen eline ibrik vermek istedim, almadı ve bana bakmadan dışarı çıktı. Ben de sessizce kendilerini takip ettim. İçimden “bakalım nereye gidecek?” dedim. Medresenin sonuna geldi, kapı kendi kendine açıldı, çıktı, ben de peşinden çıktım. Sonra kapı yine kendi kendine kapandı. Biraz sonra Bağdat`a bakan kapıdan dışarı çıktı, ben de peşinden çıktım. Kapı yine kendi kendine kapandı, derken epey uzağa gitti, ben de kendisini bırakmadan sessizce ardından takip ettim.
Nihayet hiç görmediğim, tanımadığım bir yere vardı, ben de peşinden gittim.
Orada hana benzeyen bir yere girdi. İçeride altı şahıs vardı. Onu görünce saygı ile hemen ayağı kalktılar ve selamladılar. Beni görmesin diye orada gizli bir yere sığındım…
Bir hasta iniltisi duydum, aradan çok geçmeden o inilti sesi durdu. Derken o inilti sesi gelen tarafa doğru giden bir adam içeriye girdi. Biraz sonra omzunda bir adam olduğu halde dışarıya çıktı.
Sonra uzun saçlı, pala bıyıklı, başı açık olan bir adam içeriye girip şeyhin önüne oturdu. Şeyh ona şahadet kelimesini getirtti, bıyığını kırptı, saçını kesti, bir takke giydirip Muhammed adını taktı. Orada bulunan altı
kişilik küçük topluluğa: “Bunun, o ölen kimsenin yerine gelmesi için emir aldım!” dedi. Peki, baş üstüne! diye mukabele ettiler.
Sonra onları terk ederek çıktı, ben de arkasından çıktım. Yürümeye başladı. Nihayet Bağdat kapısına geldi, kapı kendi kendine ilk seferinde olduğu gibi yine açıldı; girdi, ben de arkasından girdim, kapı kapandı. Sonra medresesine gitti, kapı açıldı; girdi, ben de arkasından girdim. Kapı yine kendi kendine kapandı. Oradan da evine girdi.
Sabah olunca hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi, kitabı elime aldım, yanına ders okumaya gittim. İçimden “şimdi olup bitenleri şeyh mutlaka bana açıklar!” diye bir düşünce geçti. Nihayet derse oturduk, daha ben bir dilekte bulunmadan önce kendisi söze başladı.
“O gittiğim yer, Nihavent idi. O gördüğün altı kişi, Allah جل جلاله
velilerinden seçkin kimselerdi. O inleyen hasta onların yedincisiydi. Hastaydı, ölecekti. Ölümünde hazır bulunmak istedim.
O şehadet kelimesini telkin edip de müslüman olan kimse Konstantin’den bir Hristiyan idi. Onun, o ölecek kişinin yerini alması için emir almıştım.
O içeriye girip de omzunda bir adam olduğu halde çıkan ise Hazret-i Hızır idi. Hastanın işini görmek için gelmişti.” Bu açıklamayı bana yaptıktan sonra: “Bunu, ben ölünceye kadar kimseye anlatma, aramızda sır olarak kalsın.” diye sıkı sıkıya tembih ettiler.