Şekil renkleri

Metin renkleri


Bizi Sosyal Medyada Takip Edin

Ebû Lübâbe (r.a)

7 yıl önce
1.024 izlenme
Favorilerime Ekle
Favorilerimden Çıkar
Lütfen bekleyiniz...
Geniş Ekran Dar Ekran
Reklam 5 saniye sonra kapanacak.
Reklam
Reklamı Geç

EbûLübâbe- Tevbesi ile meşhûrsahâbî.

İslâmınnûrunu söndürmek isteyen Mekkeli müşriklere karşı hazırlanan mücâhid ordusunda az sayıda deve vardı. Bu sebeple bir deveye üç sahâbî nöbetleşe biniyordu.

Resûlullah efendimiz de EbûLübâbe ve Hazret-i Ali ile bir deveye sırayla bineceklerdi. Deveye ilk olarak Resûlullah efendimiz binmiş idi. Her ikisi de Resûlullahın deveden inmemesini ve haklarını seve seve vermeyi arzû ediyorlardı. Kendilerinin binip, Resûlullahın yürümesini içlerine sindiremiyorlardı.

Biz yaya yürüyelim

Nitekim yaya yürüme sırası Resûlullah efendimize geldiğinde ikisi birden şu teklifi yaptılar:

– YâResûlallah! Siz inmeyin, biz yaya yürüyebiliriz.

Onların bu samîmî ve içten tekliflerine Resûlullah efendimiz şu cevâbı verdiler:

– Siz yürümekte benden daha güçlü değilsiniz. Ayrıca benim de sizin kadar sevâbaihtiyâcım var.

EbûLübâbe, cihâd aşkıyla yanıyor, müşriklerle bir an önce karşılaşmaya can atıyordu. Henüz düşmanla karşılaşmadan Resûlullah efendimiz EbûLübâbe’yi kendi yerine vekil olması için Medîne’ye gönderdi. Oradaki vazîfesi kadın ve çocukları korumaktı.

Ancak Resûlullah efendimiz, Bedir’de kazanılan ganimetlerden ona da pay verdi.

Peygamber efendimizle, Benî KurayzaYahûdîleri arasında bir anlaşma vardı. Buna göre, Mekke müşrikleri ile yapılan Hendek Muharebesinde Müslümanlarla beraber, Medîne’yi müdafaa etmeleri gerekiyordu. Fakat bunlar, böyle bir şeye yanaşmadıkları gibi, harbin en nazik bir zamanında müşriklerle işbirliği yaptılar. Peygamber efendimizin, durumu araştırmak ve sulh için gönderdiği heyete de hakârette bulundular. Bununla da yetinmeyip, Medîne üzerine baskınlar düzenlediler. Müslümanları öldürmeye teşebbüs ettiler.

Onların üzerine yürü

Hendek muharebesinde, on bin kişilik müşrik ordusunun büyük zayiat vererek geri çekilmesi KurayzaYahûdîlerini hayâl kırıklığına uğrattı. Endişeyle Medîne’ye iki saatlik mesâfede bulunan kalelerine çekildiler. Peygamber efendimizin üzerlerine yürümesinden çok korkuyorlardı.

Peygamber efendimiz, Hendek’ten dönüp, evine geldi. Üzerindeki silâhları çıkardı. O sırada Cebrâilaleyhisselâm geldi. Sarığının ucu iki omuzunun arasında ve üzerinde zırhtan gömlek vardı.

– Ey AllahınResûlü! Silahlarınızı çıkardınız mı? Vallahi biz daha silahlarımızı çıkarmadık. Düşman sana geldiğinden beri melekler silâhlarını çıkarmadılar. Kalk, silâhını kuşan ve onların üzerine yürü, dedi.

Peygamberimiz sordular:

– Kimin üzerine yürüyeyim?

Cebrâilaleyhisselâm da;

– İşte oraya, diyerek eliyle Benî Kurayza tarafını gösterdi.

Resûlullah efendimiz buyurdu ki:

– Eshâbım çok yoruldular. Birkaç gün dinlenseler nasıl olur?

– YâResûlallah! Allahüteâlâ, hemen Benî Kurayzakabîlesi üzerine yürümeni emrediyor. Ben şimdi yanımdaki meleklerle beraber, KurayzaYahûdîlerinin kalelerine gidiyorum. Allahüteâlâ onları helâk edecektir.

Peygamber efendimiz, CebrâilaleyhisselâmAllahüteâlânın emrini bildirip gidince, Bilâl-i Habeşî’ye;

– İşitip, itâat eden kişi, ikindi namazını Benî Kurayza yurdundan başka yerde kılmasın, diye seslenmesini emretti.

Peygamber efendimiz ve Eshâb-ı kirâm silahlandılar. Cebrâilaleyhisselâmın izini takip ederek yola çıktılar. Benî KurayzaYahûdîlerinin olduğu yere geldiler. Kalelerin çok yakınına kadar yaklaştılar. Benî KurayzaYahûdîleri iyice muhasara altına alındı. Muhasara son derece şiddetlenmişti. Yahûdîler, Peygamber efendimizden, görüşmek ve danışmak üzere EbûLübâbe’yi kendilerine göndermesini istediler.

Bize ne yaparlar

EbûLübâbe’nin çoluk çocuğu ve malları Benî Kurayza yurdunda idi. Resûlullah efendimiz EbûLübâbe’yi çağırdı ve buyurdu ki:

– Yahûdîlerin yanına git! Onlar Evsliler arasından seni istediler.

Resûlullah efendimiz ayrıca EbûLübâbe’ye, onların yanına vardığında nasıl davranacağını da gösterdi. EbûLübâbe yanlarına varınca, onu karşıladılar. Kadınlar ve çocuklar ağlaşarak, kendilerine acındırmaya çalışarak yardım bekliyorlardı. Yahûdîler, EbûLübâbe’ye dediler ki:

– Ey EbûLübâbe! Muhasara bizi mahvetti. Muhammed müsaade etse de buradan çıkıp, Şam’a veya Hayber’e gitsek, bizim çarpışmaya gücümüz yok. Ey EbûLübâbe, biz teslim olursak bize ne yapılacak? Bize teslim olmayı tavsiye eder misin?

EbûLübâbe de şöyle cevap verdi:

– Evet, teslim olmanızı tavsiye ederim. (Böyle söylerken elini boğazına götürerek, teslim olurlarsa boğazlarının kesileceğini ifâde eden bir işâret yapmıştı.)

EbûLübâbe diyor ki:

– Vallahi onların yanından da henüz ayrılmamıştım ki, bu hareketimle, Allaha ve Resûlüne karşı iyi bir iş yapmadığımı anlamıştım.

 

EbûLübâbe, salâhiyetli olmadığı veya gizli kalması gereken bir şeyi söylemişti. Ancak bir kere ağzından çıkmıştı.

Allahüteâlâ kalbimi biliyor

EbûLübâbe bu duruma çok üzüldü, çok pişman oldu. Gözlerinden akan yaşlar sakalını ıslattı. Kalenin arkasından bulduğu bir yolla, doğru Medîne’ye gidip Mescid-i Nebeviye girdi. Kendisini direğe bağlattı.

– Allahüteâlâ kalbimi biliyor. Bana hakîkî bir tevbeihsân edinceye kadar vallahî ben Resûlullahın yüzüne de bakamam. Allahüteâlâ işlediğim günâhtantevbemikabûl etmedikçe bu yerimden ayrılmıyacağım, diye yemin etti.

EbûLübâbe’nin düştüğü bu hatâ ile ilgili olarak şu meâldekiâyeti kerime nâzil oldu:

(Ey îmân edenler, Allaha ve Resûlünehâinlik etmeyin. Bile bile aranızdaki emânetlere de hâinlik etmeyin.) [Enfâl 27]

EbûLübâbe, Resûlullahın muhterem hanımlarından Ümm-i Seleme’ninMescid-i Nebeviye açılan kapısı önündeki direğe kendisini bağlatmıştı. Hava bir hayli sıcaktı. Bir hafta hiçbir şey yemeyip, kulakları işitemeyecek hâle gelmişti.

EbûLübâbe, yaptığına pişman olup kendini direğe bağlattığı sırada, Müslümanlar onun bu hâlinden habersiz, Yahûdîlerin kalesinden dönmesini bekliyorlardı. Aradan uzun bir zaman geçmesine rağmen EbûLübâbe dönmedi. Nihayet durumdan haberdar olunup, Resûlullaha arz edildi. Peygamber efendimiz buyurdu ki:

– Eğer doğruca yanıma gelseydi, bağışlanmasını Allahüteâlâdan dilerdim. Madem ki, o kendisini bağlatmış, artık Allahüteâlâtevbesinikabûl edinceye kadar onu bulunduğu yerde bırakırım.

EbûLübâbe bu şekilde direğe bağlı kalarak altı gece kaldı. Her namaz vaktinde hanımı tarafından bağları çözülür, namazını kıldıktan sonra, tekrar direğe bağlanırdı.

Müjdeleyeyim mi?

Peygamber efendimiz Ümm-i Seleme’nin odasında idi. O sırada, EbûLübâbe’nintevbesininkabûl olduğuna dâirâyet-i kerîmenâzil oldu. Âyet-i kerîmedemeâlen buyuruldu ki:

(Onlardan diğer bir kısmı da günâhlarını itiraf ettiler ve önce yapmış oldukları iyi bir ameli sonradan yaptıkları başka bir kötü amel ile karıştırdılar. Olur ki, Allah, onların tevbelerinikabûl eder. Çünkü Allah, Gafûrdur, çok bağışlayıcıdır, Rahimdir.) [Tevbe 102]

Ümm-i Seleme vâlidemiz, seher vakti Peygamber efendimizin güldüğünü işitince sordu:

– Niçin gülüyorsunuz yâResûlallah!

– EbûLübâbe’nintevbesikabûl olundu.

– Müjdeleyeyim mi yâResûlallah?

– Olur! Müjdelemek istiyorsan, müjdele!

Bu haberi duyan herkes, iplerini çözüp salıvermek için EbûLübâbe’ye doğru koştular. EbûLübâbe bunu kabûl etmedi. Dedi ki:

– Vallahi Resûlullah efendimiz bizzat eliyle beni bırakmadıkça buradan ayrılmam.

Peygamber efendimiz de namaza giderken, uğrayıp salıverdiler.

EbûLübâbe direğe ince, sağlam bir iple bağlanmıştı. Onun için ip, onun iki kolunu kesmişti. Uzun zaman bu kesikler geçmedi, izi kollarında kaldı.

EbûLübâbe hazretleri bu hâdise ile ilgili olarak şöyle anlatır:

Benî KurayzaYahûdîlerini kuşatmıştık. O zaman bir rü’yâ gördüm. Şöyle idi: KurayzaYahûdîleri, çok pis kokan bir kara balçık hâline gelmişler! Onlardan uzaklaşma imkânım da yoktu. Az kalsın, onların o kötü kokularından ölecektim. Sonra, akan bir nehir gördüm, onda yıkandım. Tertemiz oldum. Güzel bir koku da süründüm.

Rü’yâmı Hazret-i Ebû Bekir’e anlattım. O rü’yâmı şöyle ta’bîr etti:

– Dilin tutulacak, çok sıkıntılı bir işe gireceksin. Fakat kurtulacaksın.

Yemin keffâreti

Direkte bağlı olduğum zaman Ebû Bekir’in sözü aklıma geldi. Tevbeminkabûl olacağına dâirâyet ineceğini mit etmiştim.

EbûLübâbe bu günâhın işlendiği, Benî Kurayza yurduna dönmek istiyordu. Hâlbuki Allah ve Resûlüne karşı günâh işlediği bu memlekete bir daha hiç girmeyeceğine dâir yemin de etmişti. Durumu Resûlullaha arz etti. Allah ve Resûlü uğrunda, bütün malını bile verebileceğini söyledi. Resûlullah efendimiz buyurdu ki:

– Malının üçte birini vermek senin keffâretine yeter.

Hazret-i EbûLübâbe, malının üçte birini ayırıp, verilmesi gerekli kimselere dağıttı. Ondan sonra, vefât edinceye kadar kendisinden hayırdan başka bir şey görülmediği bildirilmiştir.

Reklam
BU VİDEOYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
Yorum Yap

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bu konuya henüz bir yorum yapılmadı.